Türkler Neden İngilizce Öğrenemiyor?
Geçenlerde bu soruya bir programda cevap arandığını ve uzmanın öğrenci ve öğretmen ile ilgili değişkenlerin Türkiye’de İngilizce öğrenimindeki başarısızlığın altında yatan faktörler olmadığını, asıl sebebin Türkçe’nin yapısı olduğunu iddia ettiğini izledim. Bunun, aslında diller arasındaki tipolojik farklılıklara dikkat çekmesi yönüyle haklı bir yanı olabilirdi. Fakat tek faktör olarak bunun öne sürülmesi ve bunu desteklerken kullanılan örnekler pek akla yatkın değildi — ve ikinci dil edinimiyle ilgili bulgularla da örtüşmüyor. Mesele, o kişinin neler söylediği olmadığı için detaylarına girmeyeceğim. Sadece böyle bir yazı yazmaya izlediğim o video üzerine karar verdiğim için bağlamı oluşturayım diye bahsettim 🙂
Türkçe’nin sanki İngilizce’ye bütün dillerden daha uzakmış gibi sunulması – nasıl desem 🙂 – ilginç. Bunun sadece morfolojik açıdan örneklendirilmesi de öyle… Güya herkes ‘Çatal almaya gidiyorum’ (I am going to get a fork) derken Türkler ‘Çatal alacağım’ diyormuş. Acaba Çinliler nasıl söylüyor.
Şöyle:
Mandarin does not have a future tense, so something that has yet to occur is expressed by using time phrases that indicate the future.
Mandarin Çincesinde gelecek zaman yok. Zaman ifadeleri kullanarak gelecek zaman bilgisini veriyorlar. Ayrıca İngilizler her zaman ‘going to’ kullanmıyor malum, ‘will’leri de var. ‘Turkey will buy the Patriot system” cümlesini İngilizler de ‘Türkiye Patriot sistemini almaya gidiyor’ diye kullanmamış bakın. Aman Allah’ım! Ay ben şok! 🙂
Bir de dilleri birbirinden ayıran tek şey morfolojileri değildir. Syntax (söz dizimi), phonology (ses özellikleri) gibi açılardan da diller faklılık gösterir. Mesela, ritmik özelliklerine göre Almanca ve İngilizce stress-timed (vurgu zamanlı), Fransızca, İtalyanca, Türkçe ise syllable-timed (hece zamanlı) dillerdir. Ancak bu benzerlik Türkler için Fransızca öğrenmek, Almanlar için olduğundan daha kolaydır demek anlamına – elbette – gelmiyor. Söz diziminden bir örneğe bakalım: Türkçe ve Japonca’da cümlenin ya da söz öbeğinin ana ögesi sona eklenirken, İngilizce’de ilk söylenir (Örn., kırsal bölgelerde yaşayan insanlar vs people who live in rural regions). Sonuç olarak, dil özelliklerine göre Türkçe İngilizce öğrenmeyi en çok zorlaştıran dildir, demek ilginç bir iddia.
Tipolojik özelliklerin etkisini şöyle özetleyebilirsiniz (Alıntılıyorum):
Ramat, A. G. (Ed.). (2011). Typology and second language acquisition (Vol. 26). Walter de Gruyter.
Work on the impact of typological parameters on second language research has revealed some as yet unexplored aspects of the development of L2 competence. Needless to say, language acquisition is a far more complex process that involves several factors beyond typological findings.
Yani,
Tipolojik parametrelerin ikinci dil edinimine etkisi üzerine yapılan çalışmalar, ikinci dil yetkinliğinin gelişmesinin henüz keşfedilmemiş yönlerini ortaya çıkarmıştır. Elbette, dil edinimi, tipolojik bulguların ötesinde birçok faktör içeren çok daha karmaşık bir süreçtir.
Peki nedir bu birçok diğer faktörler?
Birkaç araştırmadan alıntılarla bakalım.
Alanda önde gelen araştırmacıların dil öğrenimini etkileyen faktörleri gösterdikleri bir tabloyu buraya bırakıyorum.
Douglas Fir Group. (2016). A transdisciplinary framework for SLA in a multilingual world. The Modern Language Journal, 100(S1), 19-47.
Bu tabloyu anlamak için biraz arka plan bilgisi de gerekiyor ama burada özellikle makro seviyedeki faktörlere dikkat etmenizi istiyorum. Mesela, inanç sistemleri veya politik değerler. Bunu örneklendirmek gerekirse, Avrupa Birliği’nde sadece tek bir yabancı dil öğretmek değil, en az iki tane daha öğreterek çocukları çokdilli yetiştirmek hedeflenir ve bu amaç politika dokümanlarında yer alır. Öte yandan, ABD’de yaygın bir kanı olan Dünyanın her yerinde İngilizce konuşmanın kendilerine yeteceği düşüncesinden dolayı insanların ikinci dil edinme motivasyonları genellikle düşüktür.
Bu tablo genel bir çerçeve çiziyor.
Biraz daha özele inip aşağıdaki tabloya bakabiliriz.
http://www4.ujaen.es/~gluque/Topic4factors.pdf
Burada ise, yaşla ilgili olarak yetişkinlerin daha hızlı öğrendiklerini ancak çocukların sonunda ikinci dil becerilerinde yetişkinlerin önüne geçtiğini biliyoruz. Yaşla birlikte, tutum, motivasyon, ve öğretme gibi faktörlerin de etkili olduğunu görüyoruz.
Ayrıca dil öğrenimini etkileyen öğrenciyle ilgili faktörlere dair daha detaylı bir tabloyu da buraya bırakıyorum. Dil Edinimi çalışanların adını duymamış olamayacağı sevgili Rod Ellis’in yazdığı bir bölümden geliyor bu da. Linkini buraya bırakıyorum (https://pdfs.semanticscholar.org/33ed/58fe403471aefe7938b4bf1bd8db2c8a70cc.pdf )
Tablolarda yazılanların tamamını çevirmeyeceğim. Birazcık kelime öğrenme aktivitesi olsun 🙂
Fakat ekonomik veya politik değerlerden motivasyona ya da ikinci dilde konuşma gönüllülüğüne kadar birçok faktör dil öğrenim süreçlerine etki ediyor. Bireysel farklılık oluşturan yatkınlık, öğrenme tarzı ve öğrenci inançları vb birçok faktör… Bu, bu faktörlerin her biri dil öğrenme sürecinizi büyük ölçüde etkileyecektir anlamına gelmiyor. Ancak dil öğrenimini tek bir faktörle açıklayamayacağımız anlamına kesinlikle geliyor.
Yani nasıl ki dil öğreniminde bu etkenlerin hepsi ya da bazıları belli ortamlarda az ya da çok etkili oluyorsa, Türkiye bağlamında da bunların hiçbir etkisinin olmadığını öne sürmek anlamlı değil.
Yani Türkiye’de de İngilizce öğrenilememesine, dil öğrenilen ortamlar, eğitim kaynakları, İngilizce’nin günlük bir ihtiyaç olmaması, öğretmen yeterlikleri, dil öğrenmeye başlama yaşı, dil kullanım sıklığı dahil birçok faktör etki ediyor. Fakat çok benzer ortamlarda dil öğreniminde önemli yol kat edenlerin ve arzu edilen düzeyde ilerleme göstermeyenlerin olduğunu biliyoruz. Burada da öğrenciye ilişkin değişkenler ön plana çıkıyor.
‘Neden İngilizce öğrenemiyoruz?’ sorusuyla o kadar çok meşgul oluyoruz ki, aslında belki sormamız gereken soru şu: Türkiye’de nasıl İngilizce öğrenebiliriz?
Bunu da başka bir yazıda ele alacağım. Takipte kalın 🙂