‘Anlıyorum and konuşamıyorum’ Sendromu

Bu yazıda ‘Anlıyorum ama konuşamıyorum’ sendromu ile ilgili, kapsamlı olduğunu iddia etmediğim, fakat çoğu kimsenin farkında olmadığı temel bazı bulguları sunacağım.

 

NO 1.

Ringbom presents three axioms of foreign language learning, …: (a) all learning of new knowledge and skills relates to previous knowledge and skills; (b) item learning precedes system learning; (c) comprehension precedes production.

Link: https://muse.jhu.edu/article/241541/pdf 

Ringbom yabanci dil öğrenme ile ilgili kabul gören üç temel önermeyi sunuyor:  … (a) bütün yeni bilgi ve becerilerin öğrenilmesi daha önceki bilgi ve becerilerle ilişkilidir; (b) maddeleri öğrenme sistemi öğrenmeden önce gelir*; (c) anlama üretimden önce gelir.  

*Bu (b) maddesi konumuzla tamamen ilgili olmasa da, meraklılar için ‘item learning’ ve ‘system learning’ neymiş biraz bakalım:

Ellis differentiates ‘item learning’ and ‘system learning’. To him, while item learning is a process that deals with learning separate and discrete items, system learning deals with the learning of the abstract rules that underlie the use of linguistic items.

Link: https://pdfs.semanticscholar.org/881a/b81144e8c6192f3a7c93e61f890b97879062.pdf

 Ellis, “madde öğrenmeyi” ve “sistem öğrenmeyi” birbirinden ayırır. Ona göre, madde öğrenme, ayrı ve münferit öğeleri öğrenme ile ilgili bir süreç iken, sistem öğrenme, dilsel ögelerin kullanımının altında yatan soyut kuralların öğrenilmesiyle ilgilenir.

 

Şimdi asıl odağımız olan ‘(c) anlama üretimden önce gelir’ önermesine odaklanalım.

Bu, hem gramer yapılarının hem de kelimelerin öğrenilmesinde karşılaşılan bir durum. Mesela, bir kelimeyi ilk kez gördüğünüzde sözlüğe giderek veya bağlamdan çıkarım yoluyla anlamını kavrayabilirsiniz. Bir kelimeyi öğrenmeniz için büyük olasılıkla birçok kez daha karşılaşmanız gerekecek. Ancak kelimeyi sözlü ya da yazılı parçada görüp/duyup anlamını bildiğiniz o ilk zamanlarda, konuşmaya veya yazmaya çalıştığınızda kelimeyi anımsamamanız muhtemel. Hatta, bazı kelimeleri anladığınız halde ‘üretim’de – yani kendiniz yazar veya konuşurken – hiç kullanmayabilirsiniz bile.

Aynısı gramer yapıları için de geçerli. Örneğin, neredeyse her öğrencinin ızdırabı olan 😀 ‘Present Perfect Tense’leri öğrenciler cümlede gördüklerinde tabi anlıyorlar, ancak bu yapıyı kullanmak söz konusu olduğunda aynı performans gerçekleşmiyor. Burada şunu da söylemekte fayda var; ne zaman bu tense’i kullanacağınızı çok iyi kavradığınız durumda bile bu yapı otomatikleşmemişse ya da prosedürelleşmemişse, örneğin konuşma esnasında, düşünmek için pek vaktiniz olmadığından, bu yapıyı yine de yanlış kullanabilirsiniz. Bu konuya aşığıda değineceğiz.

 

NO 2.

TAP = Transfer Appropriate Processing

The fundamental tenet of TAP is that we can better remember what we have learned if the cognitive processes that are active during learning are similar to those that are active during retrieval (Blaxton, 1989; Morris et al., 1977). On the one hand, this suggests that learning to use language in a communicative context may improve the ability to retrieve it in such contexts (Segalowitz & Lightbown, 1999). On the other hand, TAP may also offer a way of explaining why learners in communicative, content- and task-based language learning environments have difficulty in the acquisition of some features of the target language (e.g. Barcroft, 2006; Trofimovich, 2005; VanPatten, 1990)

Link: https://www.researchgate.net/publication/292461381_Transfer_appropriate_processing_as_a_model_for_classroom_second_language_acquisition

 

TAP = Transfere Uygun İşlemleme

TAP’ın temel ilkesi, öğrenme sırasında aktif olan bilişsel süreçlerin geri erişim (bilgiyi hatırlama ve kullanma) sırasında aktif olanlara benzer olması durumunda ne öğrendiğimizi daha iyi hatırlayabilmemizdir (Blaxton, 1989; Morris ve diğ., 1977). Bir yandan, bu, dili iletişimsel bir bağlamda kullanmayı öğrenmenin, bu tür bağlamlarda geri erişim becerisini geliştirebileceğini göstermektedir (Segalowitz ve Lightbown, 1999). Öte yandan, TAP, iletişim, içerik ve görev temelli dil öğrenme ortamlarındaki öğrencilerin hedef dilin bazı özelliklerinin edinilmesinde neden zorluk yaşadıklarını açıklamanın bir yolunu da sunabilir (örn. Barcroft, 2006; Trofimovich, 2005; VanPatten, 1990).

Şimdi dil öğrenme konusunda arkaplan bilgisi olmayanlar için bütün bunların ne demek olduğunu konuşalım. Transfere Uygun İşlemlemeyi bir örnek üzerinden anlatayım. Gramer derslerinde en çok yaptığınız pratiğin, konu öğretmen tarafından açıklandıktan sonra boşluk doldurma soruları cevaplamak olduğu senaryoyu düşünün. Ders içeriği, öğrendiklerinizi örneğin konuşma aktivitelerinde kullanmanız için fırsatlar sunmuyor. Bu durumda, aldığınız bir testin boşluk doldurma kısmında, konuşma bölümünden daha başarılı olacağınız tahmin edilir. Öte yandan, dersleriniz iletişim temelli olduğunda, TAP ilkesine göre, sınıf dışı konuşma pratiğine daha fazla katkı yapmasını bekleyebiliriz. Yukarıdaki alıntıda da, dilin iletişimsel bağlamlar üzerinden öğrenilmesinin iletişim gerektiren durumlarda performansı geliştireceği ifade ediliyor. Ancak dili bu şekilde öğrenenlerin, eğer dilin formal (gramer) yapısına dair eğitim ve pratikleri yoksa, akıcılık açısından iyi durumdayken, dili gramer olarak doğru kullanmakta sıkıntılar yaşadıklarını araştırmalarla biliyoruz. Alıntının son cümlesi de bunu söylüyor.

Bütün bunların ‘Anlıyorum ama konuşamıyorum’ ile ilişkisini İngilizce öğrenirken aldığınız derslerin karakterini düşünerek anlamlandırabilirsiniz. Birçok yerde, dil öğretiminin productive beceriler dediğimiz writing ve speaking’e çok fırsat sağlamadığını, hatta reading ve listening’in de uzun süren gramer derslerinin sonunda verildiğini gördüm.

Gramer kitaplarının yaptırdığı egzersizler de öğrencileri dili kendi kendilerine kullanmaya yönlendirecek aktivitelere gelmeden bitiyor ve boşluk doldurma, cümle tamamlama, kelimeleri sıralayarak doğru cümle oluşturma vb. aktivitelerden ibaret kalıyor. Dil pratiğinizin, bu tür aktiviteler çevresinde şekillendiği bir durumda, dili gerçek ortamlarda gerçek amaçlar için kullanma becerinizi geliştirme fırsatlarını yeterince edinemiyorsunuz. Okuma ve dinleme becerileri kendilerine yine de az çok yer bulurken, konuşma ve yazma becerilerine çoklukla yeterli zaman ve efor ayrılmadığından da ‘anlıyorum ama konuşamıyorum’ sonucu doğruyor.

Transfere Uygun Öğrenme’yi düşününce, ‘konuşma’mızı gerektiren koşulları derslerde yeterince taklit etmiyor olabilirsiniz belki – tabi bunu ben bilmem, siz bilirsiniz 😀

 

NO 3.

Proceduralization and automatization are essential if the learner is to become perfectly fluent …, which means systematic practice is crucial (p. 19)

Gass, S. M., & Mackey, A. (Eds.). (2013). The Routledge handbook of second language acquisition. Routledge.

Öğrenen kişi mükemmel şekilde akıcı hale gelecekse, prosedürelleşme ve otomatikleşme esastır… yani sistematik pratik çok önemlidir (s. 19).

‘Anlamanın üretimden önce gelmesi tamam. Peki, öğrenirken de gerekli konuşma becerilerinin gelişmesine katkı sağlayacak uygulamalar yaptık. Çok iyi konuşacak mıyım şimdi?’, dediğinizde yukarıdaki alıntıda cevap bulabilirsiniz. İyi seviyeleri hedefliyorsanız, düzenli ve sürekli olarak becerilerinizi pratik edeceğiniz fırsatlar oluşturmalısınız. Otomatikleşme, ciddi çaba gerektiren bir süreçtir. Yıllarca öğrendikleri dilin konuşulduğu çevrelerde kalıp dil öğrenemediğini söyleyen insanlarla da tanıştım. Ya da yurtdışına dil eğitimine gidip orada Türk arkadaşlarıyla takılanlar. Ya da biraz efor sarf ettikten sonra ‘Niye olmadı ya?’ diye merak edenler…

Kas yapmak istiyorsanız o gym’e düzenli ve sürekli gidilecek.

Şimdi başka işlere dönüyorum. Siz de dönün. Öptüm. KİB. Bye.

İlginizi Çekebilir